Tüketim üzerine kurulmuş bir toplum olmaya başlıyorduk git
gide. Her şeyi hızlıca alıp tüketiyorduk. Sonra hemen yenisini istiyorduk.
Alışveriş merkezlerindeki tüketim çılgınlığından bahsetmiyorum sadece. Alıp
verme durumu değildi sadece bu kastettiğim…
Hani bu hep alma, bi daha alma, yenisini, en son modelini
alma, en güzelini alma, hepsini alma durumu. Ala ala tüketme, ama bi türlü doyamama
durumu…
Nasıl doyumsuz bir hale geldi insanlık…
Sadece maddi olarak değil hem de, manevi olarak da tüketip
bitiriyorduk. Çürütüyorduk… Doymuyorduk… Çıldırmış gibi…
Aşkı, sevgiyi, güveni…
Yokkk, bitti,
kalmıyordu…
Sonra ortalıkta hayalet gibi, gölge gibi dolaşan insanlar
görür oluyorduk…
Varlığı ile yokluğu belli olmayan...
Israrla neden diye soruyorum, neden yahu neden? Neden bu
kadar kötü?
Neydi bizi bu hale getiren, yoldan çıkaran.
Her gün yeni bir ihanet haberi duyuyorum sevgili okuyucum.
Bu hafta duyduklarımdı işte beni bu serzenişlere yönelten
de.
Canımın taaa içini acıtan.
Üstelik olayda figüran bile değilken bu kadar hissederken, başrolün yerine kendimi koyduğumda gözyaşlarım sel oluyordu. Bazen aşırı empatik durumumu ben de sorguluyor, bunun sempatiye dönüştüğünü ben de fark ediyordum.
Üstelik olayda figüran bile değilken bu kadar hissederken, başrolün yerine kendimi koyduğumda gözyaşlarım sel oluyordu. Bazen aşırı empatik durumumu ben de sorguluyor, bunun sempatiye dönüştüğünü ben de fark ediyordum.
Yanında güzeller güzeli karıları olan adamların, yahut da
kocaları olan kadınların hallerine bakıyordum… İzliyordum uzaktan uzağa.
Neydi bu hale getiren insanları? Hep mi böyleydi yoksa
zamanla daha da kötüye mi gidiyordu diye düşünmeden edemiyordum.
Eleştirmek, ahlak bekçiliği yapmak değildi derdim. Ama bilir
idim ihanetler travma yaratır idi. Ruhu en derinden yaralar, bıçak gibi
saplanır idi. Ve bıçak yarası ise kolay kolay iyileşmez idi.
Dürüstlük lazımdı azizim. Ne olursa olsun dürüst olmak…
Peki Bu çaresizlik neden? Yahut da acizlik mi demeli?
İhanet karşısında,
sırf toplum baskısıyla sessiz kalmalar, mahkum gibi hissetmelerdi beni
çıldırtan!
Boyun eğmek neden?
İyi bilirdim öfkelerin içte patlamasının nelere yol açtığını
çünkü…
Sustukların içte nasıl büyüdüğünü, dağ olduğunu,
Konuşmak lazımdı, şimdi susmanın zamanı değil idi. Her ne
olursa olsun hem de…
Ayrılıkların, vedaların bile bir adabı olmalıydı…
güzel insanlarla karşılaşabilmek ümidiyle sevgili okuyucu, hoşça ve her şeye rağmen umutla kalın ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Şişt pişt, orada olduğunu biliyorum!
Yorumların benim için çok önemli, öyle okuyup okuyup kaçmak yok;)