Hey sen umutsuzluk! Seni hiç sevmedim, babanı da sevmezdim zaten :) Hemen şimdi pılını pırtını topla ve
uzaklaş benim dünyamdan. Geldiğin yere dön çabuk susak kafalı, pis suratlı. Zira zor kullanmak zorunda kalıcam. Saçını
çekip, totonu ısırıcam, uyan artık diye sabahları yüzüne su atıcam, yürürken
ayağının altına sabun fırlatıp kaydırıcam, üzerine çıkıp tepinicem, tam su
içerken güldürüp boğucam:)
İçimde pır pır havalanan kelebeklere sesleniyorum, ömrünüz
bir gün falan değil, cahil misiniz siz? (Dünya üzerinde ömrü 1 gün olan hiçbir kelebek
türü yoktur. Bilmiyorsanız araştırın siz de sevgili okuyucu. ) Her
gün yine yeniden pır pır havalanıp uçmanızı diliyorum, pardon emrediyorum.
Çünkü bu benim hikayem, benim masalım. Kahramanı da benim ! Ve
bugün bana bunu hatırlatan o güzel insana, çocukluğuma, sonsuz kere teşekkür
ediyorum. Ne kadar kızsa da, söylense de haklıydı. Her ne kadar yüzümde şamar
etkisi bıraksa da sözleri, hak etmiştim ben bunu.
Allahın hakkı üç diye ısrar etmesem, şapkadan tavşan çıkmasını
beklemesem, pamuk prensesi beyaz atlı
prens öpse de uyandırsa diye düşünmesem iyiydi :)
Hayatıma giren insanları göklere çıkarma, olduğundan büyük
gösterme konusunda elime su dökebilecek şahsiyet yoktu sanıyorum. Fena kapışırım
;) Önüne kırmızı halılar serer, alevli meyve tabağı getirtirdim. Sonrasında göklere
çıkan adamların arkasından el sallamakla yetinir, iyi b.k yerdim.
Bu benim masalımdı ve yer yoktu artık bu masalda böyle adamlara. Eline
kitap aldığında önsözlerini okumaya gerek dahi duymadan, sayfalarını hızla
çevirip kitabı bitirmek amaçlı okuyan insanlara…
Benimsediği cümlelerin altını dahi çizemeyen o ellere, bakıp da
göremeyen o gözlere…
Hiç birine yer yoktu artık bu masalda…
Müşterek acılardan muzdaribiz maalesef ama yine de umut var :)
YanıtlaSil