Veee 'ben küçükkene' mimi ilen karşınızdayım şekerler!
Ne yalan söyleyeyim aslında bu mimi hiç cevaplamak gelmedi
içimden. O yüzden de bir süre ötelemek istedim nedense.
Yani aslında nedeni de küçüklüğümde anlatılacak pek bir şey
olmaması ile alakalı olabilir. pek de matah bir şey bulamadım mı ne :) Ya da küçüklüğüme
gidecek olunca yaşlandığımı mı düşünüyorum acep:)
Ben küçükkeneeee, küçüktüm işte yaw:)
Tamam tamam, hayde şöyle kabaca yazıvereyim de, siz de
okuyuverin:)
80 li yılların ortasında dünyaya gelmiş bir çocukum.
Çocukluğum Samsun’ da yemyeşil, çok güzel bir site içerisinde geçti.
Üç kardeşten ortancayım.
Çocukluğu boyunca tıpkı izlediği çizgi filmlerdeki gibin
kendisini leyleklerin getirdiğine ablası tarafından inandırılan bir çocuk idim maalesef.
Hiç gülmeyin valla. Çocukluk işte ya da salaklık bilemedim :)
Gayet sessiz sakin uslu bir çocukmuşum. Hani şöyle de bir
haylazlığım varmış, yaramazlığım varmış diyemeyeceğim. Sürekli hayaller kuran,
kurduğu hayaller gerçekmişçesine mutlu olan bir çocuk. (Yani evet bu kısmı
şimdiki halimden pek farksız değilmiş, yazarken fark ettim ben de :)
En çok sevdiğim şey ablamla ve kardeşimle evde evcilik
oynamaktı sanırım. Oyunu kuran ve kimin ne olacağına karar veren lider ruhlu
bir ablamız vardı bizim. Lüllüşümüz, baş tacımız:) Evlere şenlik. Mesela oyunlarımızda, o evin hanımı olursa
biz de çalışanları falan olup, ona hizmet falan ederdik :) Yani siz düşünün artık:) Hayır, onun çocukluğunu
falan yazacak olsam, baya eğlenceli olurdu eminim:)
Yani anlaşılacağı üzere öyle pek dişli bir çocuk falan
değildim. Hatta azcık saftirikmişim de denebilir.
Sonradan kabuğumu kırmışım ben zaten.
Ha bir de çocukken en sevdiğim oyunlardan biri de kız arkadaşlarımla
oynadığımız şarkıcılık oyunuydu. Avucumuzu yumruk yapıp, mikrofona benzetmeye
çalışırdık. Çocukluk işte.
Hala da, en sevdiğim şeydir, şarkı söylemek ;) Şimdi de
mikrofon olsun ya da olmasın şarkı söyleyeyim yeter. Bangır bangır :))
Çocukken bir de Ebru GÜNDEŞ hayranıydım. Aman nasıl bir
hayranlıktır o. Gazetelerde, dergilerde nerde bir fotoğrafını görsem, kesip
saklardım. Sırf onun resimlerinden oluşan kocaman mavi bir dosyam vardı. Gözüm gibi
bakardım ona. Sanırsınız içinde hazine saklı. Sonra bir gün Ebru Gündeş’ e
mektup bile yazmıştım. Sizin hayranınızım, sizi şöyle seviyorum, böyle
seviyorum diye:) (Ay yazarken utanıyorum şu an ama malesef böyle)
Bir de imzalı resim istemiştim. Ne yapacaksam :) Ve işte asıl önemli
olanı söyleyeyim. Mektubu gönderdikten tam bir yıl sonra, bana imzalı resmi
geldi biliyor musunuz? Nasıl sevinmiştim tabi. Uçmuştum, yerimde duramıyordum. Kocaman
sarı bir zarfın içinde resmi ve imzası. Eee şimdiki gibi internet falan yoktu tabi o zamanlar. Daha değerliydi böyle şeyler. Beğendiğiniz, hayranı olduğunuz sanatçıların fotoğrafları, görüntüleri.
Şimdi istediğimiz ünlüye her türlü ulaşabiliyoruz, sosyal
medya hesaplarından. Nereden nereye tabi.
Ayyy!!! Aynı annelere benzedim şu anda. 'Bizim zamanımızda' falan diyerek başlayan cümleler kurarak :))
İlkokul dönemimden de, sırf öğretmenim yüzünden hala nefret
eder ve kötü anarım. Huysuz, bencil, çocuk ruhundan anlamayan bir şahsiyetti
kendisi. Aman neyse uzun uzadıya ona olan düşüncelerimi yazıp da
depreştirmeyeyim duygularımı.
Lakin hayatıma girmiş olmasının bana çok büyük bir faydası
olduğunu yıllar sonra da olsa fark edebildim. Yani her kötü olayında iyi bir
tarafı olduğu gibi… Ya da görmek istediğim gibi ;)
Eğer öyle bir sınıf öğretmenim olmasaydı şayet, belki ben de, şu an bu durumda olmayacaktım.
Ehh bu konuda mütevazilik de edemeyeceğim tabi :)
İnatla ve canla başla uğraşıyorum mesleğimde. Sırf bir gün
başka çocuklar da benim yaşadığımı yaşamasın ve hüzünle anmasınlar o yıllarını
diye. Elimden geldiğince dikkat etmeye çalışıyorum öğrencilerim arasında ayrım
yapmamaya, gözlerinin içine bakarak konuşmaya özen gösteriyorum. Ben onlarda
güzel bir iz bırakmaya çalışıyorum. Ve umuyorum ki bırakabiliyorum. Yani aslına
bakarsanız belki de benim öğretmenim öyle olmasaydı belki ben de böyle olmazdım
di mi ama:) Diyerekteeeeeeen, pembe gözlüklerimi takarım ve yazımı da burada sonlandırırım. küçüklerin gözlerinden, büyüklerin gözlerinden öperim:))
Şimdilik aklıma gelenler bunlar, yine epey yazmışım yahu :)
Beni mimleyen sevgili deep ve tigris e sonsuz sevgiler, selamlar, öpücükler
ve goccaman gülüşlerle...
Hahahaha ay çok eğlendim okurken . Nevi şahsına münhasır bir yazı olmuş yine . Hep sevgiyle kal ;))
YanıtlaSilSen hep eğlen, ben yazarım;)
Silvay o öğretmeninin faydası olmuş bak yaaa :)))) baksana nası kırdın kabuğunu yaaaa :))) lülüş ne yaa ablanın ismi ne ki :)) o fotodaki yeşil yerde büyüdüm diyon ne güzelmiş evet yaa :) tatlı çocukmuşsun yaaa :)
YanıtlaSilBüyüdüm, büyüdüm pınarla büyüdüm:)) Büyüdükçe kırdım kabuğumu:)
SilÇizgi filmdeki gibin, " Güç bende artıkkk" didim:)))
Ablamın adı da Gülnur, ama o bizim Lüllüşümüz;)
Ben hiç şarkı ezberleyemez hatırlamadığım yerleri kıçımdan uydururdum. Sonra bir gün dalga geçtiler bende bir şarkıyı adam gibi ezberledim. Eveet ebrunun Çingenem şarkısı :D
YanıtlaSilNe güzel anılar bunlar. O öğretmenler hep girdi hayatimiza . Iyi de oldu bence biz onlar gib öğretmen olmadık :)
YanıtlaSil:)