Kahvaltı sonrası çay keyfi, yanında da çörek otlu leziz
atıştırmalık çerezler...
Tabi bu saatte neden buradayım, okula gitmedim ve
öğrencilerimin başında değilim?
E çünkü burası İstanbul ve kar tatili :) Benim bu tatil durumlarına alışmam epey zaman
alacak sanırsam. Daha önce zorunlu (doğu)
görevimi yapmakta olduğum Kars’ ta üç yılımı doldurduğum için eş değer tayin
isteme hakkım doğdu. Ben de İstanbul’ a tayin istedim. Ve eylül ayından
itibaren İstanbul’ da yaşamaya başladım. Evet! Eşdeğer diyorum, çünkü şu anda İstanbul' un her yeri doğu
görevi olarak geçiyor. Duymayan kalmasın. Yani anlayacağınız doğu görevime
burada devam ediyorum. Hayatımda aldığım
en hızlı karar oldu buraya yerleşmek. Belki de en kritik ve en
zorlarından. “Asla yaşamam ben bu
şehirde, ancak gezmeye giderim, korkuyorum, yutar beni bu şehir” dediğim bir
şehirdeyim şu anda. Eeee büyük lokma ye, büyük konuşma demişler. Hayat işte,
sana öyle şeyler sunar, öyle şeyler yaşarsın ki, bir anda tercihlerin
değişiverir. Ya da değişmesi gerektiğini düşünürsün. Neyse bu konuları hiç
deşmeyeyim şu anda…
Köyden İndim Şehre Durumları
E tabi takdir edersiniz ki, Kars gibi küçük bir yerden sonra
ise çok daha zor oldu buraya adapte olmak. Kars’ ta da görev icabı bulunuyordum
aslında, yani memleketim değildi orası fakat memleket gibi oluvermişti üç
yılda. Kars küçüktü fakat güzel, sevimli bir şehirdi benim için. Ve tabi çok
soğuk ve çok da uzak. Küçük yerlerde olduğu gibi orada da hemen hemen herkes
birbirini tanır. Yeni gelen öğretmen muhakkak bilinir. Saygı gösterilir. Sokakta,
alışverişte, markette “ Hocam” diye konuşulur, selam verilir. Her an
öğrencilerinizle karşılaşma ihtimaliniz olabilir. Tabi burada öyle mi? İlk
aylar hiç unutmuyorum.” Beni kimse sallamıyor burada ya, kimse bana hocam
demiyor sokakta” diye düşünüp, tribe girdiğimi bile bilirim. Hayır, iğne atsan
düşmeye zor yer bulan İstanbul sokaklarında, ben kimim yahu, benimki de laf
işte, hayır tanısalar ne olacak hem :)
Kezban Paris' te
Neyse işte, bir anda 'Kezban Paris' te' gibi bir durum oldu
sanki benim için. Uzak Doğu' dan medeniyetin göbeğine...
Kocaman kocaman binalar, kalabalık caddeler, iç içe geçmiş
sokaklar. Şehir değil ülkeydi adeta benim için, algılarım o kadar değişmişti ki
artık, her şey farklı geliyordu. Tatil mesela, karı görmeden tatil oluyor bu
şehirde. Üstelik dikkatinizi çekerim, tatil haberini öyle sabah okula
hazırlanırken falan duymuyorsun. Bir gün önceden ulusal kanallardan izliyorsun
duyuyorsun. Amanın öyle Konya Tv imiş, Kars Tv imiş, Isparta Tv imiş gibi yerel
kanal değil ayol.( Kanal isimlerini uydurdum bu arada, genelde böyle olunca) Bildiğin Fatih
PORTAKAL, Nazlı ÖZTARHAN falan söylüyor 'tatil' diye. Hemi de alt yazı bile geçiyorlar. Yaaa...
Öyle bir şehirdesin ki sadece sen değil, herkes
duyuyor. Vay arkadaş! Yahu ben üç yıl karın allahını gördüm bana mısın
demediler, burada karın geleceği haberini duyarak bile tatil yapılabiliyor. Hele
geçtiğimiz ayı hatırlarsınız. Eee tabi sonra ertesi gün kar yağmadı ve
televizyonda, sosyal medyada yeterince gülünç oldu o ayrı. Hele bir yorum vardı
ki arkadaşımın yaptığı, ona çok ayrı güldüm. “ Biz İstanbullular osuruktan nem
kaparız işte böyle” hala hatırladıkça
gülüyorum :) Öyle idi, böyle idi derken, üç gün üst üste kar tatili oldu. Ben şaşırmayayım
da kim şaşırsın. Kendini nasıl önemli hissediyor, nasıl bir şey zannediyor
insan :)
Neyse uzun lafın kısası burada hava koşullarından baya
etkileniyormuş okulların durumu, onu öğrenmiş oldum. Trafik kitleniyormuş,
kazalar olabiliyormuş falan filan. Yani haksız yere yapılıyor demiyorum tabi ki
yaşadıkça ben de öğreniyorum, ama yadırgıyorum tabi doğal olarak.
Ben de bu tatil gününü daha verimli geçirebilmek adına erken
kalkmaya özen gösterdim. Ve öncelikle hemen içimdeki sesleri yazayım da
kurtulayım istedim. Şimdi ben kitabımı okumaya geçiyorum. Benim gibi evde
olanlara iyi tatiller diliyorum. Çalışanlara da Allah kolaylık versin.
Gününüz güzel,
bol gülüşlü geçsin, hava ısıtamasa bile gülüşleriniz içinizi ısıtsın…
Aha da geldim iade-i ziyarete. ;) Benzer bir durumu ben de Erzurum'da 2.5 yıl okuduktan sonra Bursa'ya yatay geçiş yaptığımda yaşamıştım. Hem kimsenin kimseye eyvallahı yok, hem de kuş kadar katla hayat iptal oluyor diye düşünmüştüm. Biz karın alasını bilirik, gene de hiç bir şeyden kusur kalmayık demiştim kendi kendime. ;) Sen de ne güzel yazıya dökmüşsün. Sevgiler :)
YanıtlaSilHoş gelmişsenn o halde:) Teşekkür ederim, duygudaşız desene; )
YanıtlaSilGüzel yazı, doğudan gelince insan afallıyor gerçekten ama zamanla alisiyor insan. Ben bi ara soyle bi espri yapmistim Istanbul icin; "İstanbul güne uyanarak başladı..." o derece yani.. Tebrikler yazın için Seda Hocam...
YanıtlaSil:)) uuuu çok iyiymiş:)) Güzel yorumunuz için ben de teşekkür ederim. Zamanla insan her şeye alışıyor işte..
YanıtlaSilCanım yazını okudum ve çok beğendim.Aklıma bil bakalım ne geldi?Kars'ta bir kar tatili.Ama herkes evindeyken iki fedekar,göreb aşkıyla kara bata çıka ilerleyen yada yürümeye çalışan iki öğretmen AİLE ZİYARETİNE gidiyor.Canım ilerlediğin bu yolda başarılar diliyorum,seni özlemle öpüyorum :)
YanıtlaSilBen de bu yazıyı yazarken o günleri andım. Kah güldüm kah özledim..
SilYerin dolmuyor bilesin
Sizinle aynı durumdayız :)) Ben de 3 yılı Bingöl'de kaldıktan sonra zorunlu hizmetimi tamamlamak için İstanbul'a geldim. Doğuda kar var ama trafik eziyeti yok. Geçen yılki vali okulu tatil etmemişti "zaten o kadarcık kara okul tatil olur mu" diye düşünmüştüm ama okula 3. derste yetiştim. Otobüs yok, minibüs yok, taksi yok rezillikti. Bu yılki vali öngörü sahibi. Sevdim kendisini.
YanıtlaSilBizi ancak, bizim gibiler anlıyor sanırım:)
SilYazılarınız harika Seda. Bu kadar içten, böyle duru bir anlatım... Sanki karşımda konuşuyormuşsun da ben de dinliyormuşum gibi. :)
YanıtlaSilAyyy teşekkür ederim, sevindirik oldum :))
SilYuppeleyyy
'kezban pariste' güzelmiş :))
YanıtlaSilTişikkür ederim:))
YanıtlaSil